-
1 bir yeri basmak
avêtin ser cihkî -
2 başını sokacak bir yeri olmamak
to have no roof over one's head -
3 iş yeri
1. مختبر [مُخْتَبَر]Anlamı: bir görevin yapıdığı yer2. مشغل [مَشْغَل]Anlamı: bir görevin yapıdığı yer3. مصنع [مَصْنَع]Anlamı: bir görevin yapıdığı yer4. معمل [مَعْمَل]Anlamı: bir görevin yapıdığı yer5. ورشة [وَرْشَة]Anlamı: bir görevin yapıdığı yer -
4 εισβάλλω
(bir yeri) basmak, zorla girmek -
5 clear away
(bir yeri) temizlemek, toplamak -
6 tavaf
1. تجوال [تَجْوال]Anlamı: kutsal bir yeri ziyaret etmek2. تجول [تَجَوُّل]Anlamı: kutsal bir yeri ziyaret etmek3. تطواف [تَطْواف]Anlamı: kutsal bir yeri ziyaret etmek4. تطوف [تَطَوُّف]Anlamı: kutsal bir yeri ziyaret etmek5. تطويف [تَطْوِيف]Anlamı: kutsal bir yeri ziyaret etmek6. جوب [جَوْب]Anlamı: kutsal bir yeri ziyaret etmek7. جول [جَوْل]Anlamı: kutsal bir yeri ziyaret etmek8. جولان [جَوَلَان]Anlamı: kutsal bir yeri ziyaret etmek9. طواف [طَوَاف]Anlamı: kutsal bir yeri ziyaret etmek10. طوف [طَوْف]Anlamı: kutsal bir yeri ziyaret etmek11. مطاف [مَطَاف]Anlamı: kutsal bir yeri ziyaret etmek -
7 bölme
1. حائل [حائِل]2. حاجز [حَاجِز]3. سد [سَدّ]4. عائق [عائِق]5. عرقلة [عَرْقَلَة]6. مانع [مانِع]7. عقبة [عَقَبَة] -
8 araştırmak
1. استقصى [اِسْتَقْصَى]2. اشتف [اِشْتَفَّ]3. تحسب [تَحَسَّب]4. تقصى [تَقَصَّى]5. جاس [جاسَ] -
9 katetmek
1. اجتاز [اِجْتازَ]Anlamı: bir yeri aşarak geçmek2. اجتسر [اِجْتَسَرَ]Anlamı: bir yeri aşarak geçmek3. احتز [اِحْتَزَّ]Anlamı: kesmek, bölmek4. بتل [بَتَّلَ]Anlamı: kesmek, bölmek5. بتر [بَتَرَ]Anlamı: kesmek, bölmek6. بتل [بَتَلَ]Anlamı: kesmek, bölmek7. جاز [جازَ]Anlamı: bir yeri aşarak geçmek8. جرز [جَرَزَ]Anlamı: kesmek, bölmek9. جزل [جَزَلَ]Anlamı: kesmek, bölmek10. جسر [جَسَرَ]Anlamı: bir yeri aşarak geçmek11. حذ [حَذَّ]Anlamı: kesmek, bölmek12. حز [حَزَّ]Anlamı: kesmek, bölmek13. عبر [عَبَرَ]Anlamı: bir yeri aşarak geçmek14. فصل [فَصَلَ]Anlamı: kesmek, bölmek15. قصب [قَصَبَ]Anlamı: kesmek, bölmek16. قصل [قَصَلَ]Anlamı: kesmek, bölmek17. قطع [قَطَعَ]Anlamı: kesmek, bölmek18. مر [مَرَّ]Anlamı: bir yeri aşarak geçmek -
10 tampon
1. دسام [دِسَام]Anlamı: bir yeri kapatmaya yarayan tıkaç2. سداد [سِدَاد]Anlamı: bir yeri kapatmaya yarayan tıkaç3. سدادة [سِدَادَة]Anlamı: bir yeri kapatmaya yarayan tıkaç4. سطام [سِطَام]Anlamı: bir yeri kapatmaya yarayan tıkaç5. صمة [صِمَّة]Anlamı: bir yeri kapatmaya yarayan tıkaç6. طبة [طَبَّة]Anlamı: bir yeri kapatmaya yarayan tıkaç -
11 aydınlık
1. إشراق [إِشْراق]Anlamı: bir yeri aydınlatan güç, ışık2. ضوء [ضَوْء]Anlamı: bir yeri aydınlatan güç, ışık3. ضياء [ضِيَاء]Anlamı: bir yeri aydınlatan güç, ışık4. متضح [مُتَّضِح]Anlamı: açık olan, vazıh5. متجل [مُتَجَلٍّ]Anlamı: açık olan, vazıh6. مفصح [مُفْصِح]Anlamı: açık olan, vazıh7. ناصع [ناصِع]Anlamı: açık olan, vazıh8. نور [نُور]Anlamı: bir yeri aydınlatan güç, ışık9. واضح [واضِح]Anlamı: açık olan, vazıh10. وضح [وَضَح]Anlamı: bir yeri aydınlatan güç, ışık11. وضاح [وَضَّاح]Anlamı: açık olan, vazıh -
12 zonklamak
1. تفجع [تَفَجَّعَ]Anlamı: (vücudun bir yeri)nabız atışı gibi, kesik kesik ağrımak veya sancımak2. توجع [تَوَجَّعَ]Anlamı: (vücudun bir yeri)nabız atışı gibi, kesik kesik ağrımak veya sancımak3. مض [مَضَّ]Anlamı: (vücudun bir yeri)nabız atışı gibi, kesik kesik ağrımak veya sancımak4. وجع [وَجِعَ]Anlamı: (vücudun bir yeri)nabız atışı gibi, kesik kesik ağrımak veya sancımak -
13 ağrımak
1. أوجع [أَوْجَعَ]Anlamı: vücudun bir yeri ağrılı olmak, acımak2. مض [مَضَّ]Anlamı: vücudun bir yeri ağrılı olmak, acımak3. وجع [وَجِعَ]Anlamı: vücudun bir yeri ağrılı olmak, acımak -
14 incinmek
1. تألم [تَأَلَّمَ]2. تفجع [تَفَجَّعَ]3. توجع [تَوَجَّعَ] -
15 kazı
1. حفر [حَفْر]Anlamı: bir yeri kazma işi2. نقر [نَقْر]Anlamı: bir yeri kazma işi3. نقش [نَقْش]Anlamı: bir yeri kazma işi -
16 توجع
Iتَوَجَّعَ1. ahlamakAnlamı: iç çekmek, ah etmek, ah çekmek2. zonklamakAnlamı: (vücudun bir yeri)nabız atışı gibi, kesik kesik ağrımak veya sancımak3. kıyınmak4. acınmakAnlamı: yerinmek, eseflenmek5. ıhlamakAnlamı: hastalıktan inlemek6. incinmek7. hayıflanmakAnlamı: acımak, üzülmek, esef etmek8. çırpınmakAnlamı: acı ile kıvranmak9. kıvranmakAnlamı: acı çekmekIIتَوَجُّع1. gaileAnlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü2. eziyetAnlamı: aşırı güçlük ve sıkıntı, üzgü3. işkenceAnlamı: eziyet4. elemAnlamı: dert, acı5. ezinçAnlamı: şiddetli acı ve sıkıntı, azap6. ezaAnlamı: üzme, sıkıntı verme7. acımaAnlamı: acımak işi8. ağrıAnlamı: şiddetli ve sürekli bir acı9. acıtmak -
17 مض
Iمَضّ1. azapAnlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı2. gaileAnlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü3. elemAnlamı: dert, acı4. işkenceAnlamı: eziyet5. eziyetAnlamı: aşırı güçlük ve sıkıntı, üzgü6. endişeAnlamı: tasa, kaygı, kuşku, korku7. kahırAnlamı: derin üzüntü ve acı8. ezaAnlamı: üzme, sıkıntı verme9. acımaAnlamı: acımak işi10. acı11. ağrıAnlamı: şiddetli ve sürekli bir acıIIمَضَّ1. zonklamakAnlamı: (vücudun bir yeri)nabız atışı gibi, kesik kesik ağrımak veya sancımak2. incitmekAnlamı: kırmak, üzmek3. inildemekAnlamı: inlemek4. sancımakAnlamı: sancı vermek, ağırmak5. üzmekAnlamı: üzüntü vermek6. acıtmak7. ağrımakAnlamı: vücudun bir yeri ağrılı olmak, acımak8. acımakAnlamı: acılı, ağrılı olmak9. ağrıtmakAnlamı: ağrımasına yol açmak -
18 точка
I ж, врз1) noktaбе́лые то́чки по си́нему по́лю — mavi zemin üzerine beyaz noktalar
обозна́чить что-л. то́чкой на ка́рте — bir yeri harita üzerinde bir nokta ile göstermek
две то́чки (двоеточие) — iki nokta
то́чка с запято́й — noktalı virgül
то́чка опо́ры — физ. dayanma noktası
то́чка кипе́ния — kaynama noktası
то́чка плавле́ния — erime noktası
са́мая высо́кая то́чка горы́ — dağın en yüksek noktası
торго́вая то́чка — satış yeri
2) → сказ., разг. vesselam, yeter; paydosне пойду́ и то́чка! — gitmeyeceğim, vesselam!
••то́чка зре́ния — açı, görüş / bakış açısı
то́чка в то́чку — noktası noktasına
попа́сть в (са́мую) то́чку (угадать) — üstüne basmak
II жсмотре́ть в одну́ то́чку — gözlerini bir yere dikmek
1) ( точение) bileme2) ( на токарном станке) tornalama -
19 تفجع
Iتَفَجَّعَ1. zonklamakAnlamı: (vücudun bir yeri)nabız atışı gibi, kesik kesik ağrımak veya sancımak2. acınmakAnlamı: yerinmek, eseflenmek3. kıyınmak4. incinmek5. hayıflanmakAnlamı: acımak, üzülmek, esef etmek6. çırpınmakAnlamı: acı ile kıvranmak7. kıvranmakAnlamı: acı çekmekIIتَفَجُّع1. azapAnlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı2. ezinçAnlamı: şiddetli acı ve sıkıntı, azap3. kırgınlıkAnlamı: kırgın olma durumu -
20 وجع
Iوَجَع1. gaileAnlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü2. elemAnlamı: dert, acı3. işkenceAnlamı: eziyet4. eziyetAnlamı: aşırı güçlük ve sıkıntı, üzgü5. acımaAnlamı: acımak işi6. ezaAnlamı: üzme, sıkıntı verme7. ağrıtmakAnlamı: ağrımasına yol açmak8. ağrıAnlamı: şiddetli ve sürekli bir acı9. acıtmakIIوَجِعağrılıAnlamı: ağrıyan, ağrısı olanوَجِعَ1. zonklamakAnlamı: (vücudun bir yeri)nabız atışı gibi, kesik kesik ağrımak veya sancımak2. inildemekAnlamı: inlemek3. acımakAnlamı: acılı, ağrılı olmak4. ağrımakAnlamı: vücudun bir yeri ağrılı olmak, acımak
См. также в других словарях:
bir şey sanmak — bir kimseyi, bir şeyi, bir yeri gerçeğinden, olduğundan başka türlü düşünerek hayal kırıklığına uğramak, değerlendirmede yanılmak Tüccar deyince biz de onu bir şey sandık … Çağatay Osmanlı Sözlük
yeri yurdu belirsiz olmak — belli bir yeri olmamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
yiyim yeri etmek (veya yapmak) — bir yeri kendi çıkarına kullanmak Şimdi de mahalle bakkallığını mı yiyim yeri yaptın? Ö. Seyfettin Bir sürü halayık ve hizmetçiden başka takım takım fakir akrabalar, paşayı yiyim yeri etmiş. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir — say. 1. 1 rəqəmi ilə işarə olunan sayın adı, miqdar saylarının ilk vahidi. Üçdən bir çıxmaq. Beşin üstünə bir gəlmək. // Miqdarca tək. Bir cilddən ibarət kitab. 2. Zərf mənasında. Bir yerdə, birgə, birlikdə. Çörəyi bir yedik. 3. Sif. mənasında.… … Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti
yeri başka — daha başka bir değeri olan, önemi olan anlamında kullanılan bir söz Bu kadın da iyi kadındır. Bunu da seviyorum ama Naime ilk göz ağrısıydı. Yeri başkadır. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
birələmək — f. dan. Birə daraşdırmaq, birə ilə doldurmaq, birəli etmək. Pişik yatdığı yeri bütün birələdi … Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti
bir zaman — zf. 1) Geçmiş zamanda, eskiden, vaktiyle Görsem Erenköyü ndeki leylaklı bahçede / Cananla bir zaman konuşup içtiğim yeri Y. K. Beyatlı 2) Belirli bir süre, biraz Tarlalar arasında bir zaman gezindik. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
yeri gelmek — sırası gelmek, zamanı uygun olmak Yeri gelmişken delikanlılara bir öğüt notu daha düşeyim. R. Erduran … Çağatay Osmanlı Sözlük
yeri göğü inletmek — yüksek sesle ve olanca güçle bağırmak Havayı kokladı, sonra bütün gücüyle yeri göğü inleten bir kişnemeyle kişnedi. Y. Kemal … Çağatay Osmanlı Sözlük
yeri soğumadan — ayrılan bir kimsenin ardından çok zaman geçmeden … Çağatay Osmanlı Sözlük
yeri var! — uygundur, iyidir anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük